…
Birkaç kuruş için
Acımasızca vurulan
Yunusların gözyaşlarında
Ve yunuslarını kaybetmenin hüznüyle
Ağlayan denizi gördüm
…
Balinalar için sorduğum soruyu foklar için sorayım. Karadeniz’de fok balığı gördük mü? Yine hep bir ağızdan “evet” diyeceğiz. Evet, bir zamanlar Karadeniz’de bolca fok balığı vardı. Ama şimdi bir elin parmakları kadar bile yoklar. Olanlar belki de yine Rusya’dan kaçmışlardır kim bilir? Ama bildiğimiz fok balıklarının kıyılarımızda yaşadığını iyi biliyoruz. Bolaman kıyılarında da fok balıkları yaşarmış. Yaşarmış diyorum çünkü artık yaşamıyorlar. Yaşadığını kasabamızın yaşlı insanlarının anlattıklarından ve kıyılarımızdaki yerlere verilen adlardan biliyoruz. Neresi mi? Bolaman ile Yalıköy arasını kıyıdan bilenler, onlarca büyük küçük mağaranın deniz ile dudak dudağa öpüştüğünü gayet iyi bilirler. İşte o mağaraların özellikle “İnyanı” bölgesindeki mağaraların bazılarının adlarının fok mağaraları bazılarının da “Ayı ini” (bildiğimiz ayı ile karıştırılır. Oysa yörede foka “Ayı Balığı” denildiğinden ayı ini denilmektedir.) denildiğini kaçımız biliyoruz? Bu fok mağaraları, fok kayalıkları adlarına Karadeniz kıyısındaki hemen hemen tüm yerleşim bölgelerinde rastlarız. İlk aklıma gelen Ünye Çamlık bölgesinde bulunan “Fok Kayalıkları”.
Foklar insanlara zarar vermezler. Oldukça da sevimli hayvanlardır. Onlar bu mağaralarda çiftleşip ürerler. Bir zamanlar bulundukları kasabalılarla beraber o kıyıların sahipleriydiler. Denizdeki her şey eşit paylaşılırdı. Herkes hakkını alır ve aldığına razı olurdu. Teknoloji gelişmeye, insanlar kalabalıklaşmaya başlayınca insanlarda az ile yetinmeyip çok istemeye başlayınca denge tek taraflı olarak değişmeye başladı. Balıkçılar daha önce şikâyet etmedikleri şeylerden şikâyet etmeye başladılar. Fokların balıkçıların ağlarına saldırıp oradaki balıkları yiyorlardı. Tabi ki ağları da parçalıyorlardı. Koca Karadeniz yetmemeye başladı. Foklar bu avlanma sırasında kendileri de av oldular. Sonrası malum hikâye… İnsanların yokluktan fok derisinden çarık yapmış olmaları bir zamanlar yokluğun ne boyutlarda olduğuna dair bize ipuçları verir. Ben Bolaman kıyılarında fok balığı gördüm. Sanırım 1984-1985 yıllarıydı. Hem de eski mekânları İnyanı civarında. Üç taneydiler. Mutlaka onları başkaları da görmüşlerdir. Çünkü onlar epey bir zaman Bolaman kıyılarında görüldüler. Sonra geldikleri gibi sessizce kayboldular. Sonlarını hepimiz tahmin edebiliyoruz. Karadeniz’de 1993-1997 yılları arasında yapılan araştırmalarda fokların en çok görüldükleri yerler olan Cide, Doğanyurt ve Sinop kıyılarında artık görünmediği tespit edilmiştir. Fokların bu kıyılarda artık yaşamadığının sonucuna bu dört yılda balıkçıların ağlarında hiç fok yırtığına rastlanmadığından dolayı varılması ise acı ve ironik durumdur.
Gelelim hepimizin bildiği yunuslara. Balina ve foklar için aynı soruyu sormayacağım. Yunusların sayıları gün gittikçe azalsa da sularımızda görülmektedirler. Bilinen üç tür yunus kuyruklarını sallar Karadeniz’de. Afalina, Mutur, Tırtak (Dırtak da derler) Afalina bunların en büyüğüdür. Mutur kısa burunlu olanıdır. Tırtak’da bilinen yunus’tur. Küçüklüğümde arkadaşım Turgay’ın Afalina’yı görüpte anlatışı hala kulaklarımda hoş bir sedadır. Ağzı dolu dolu “Affarina bir atladı” deyişi vardı ki. Biz çocuklar sanki o an bizde denizde kayıkta onla beraberdik. Küçüklüğümde çok çizgi roman okuyuşumdan mı nedir bilmiyorum? Ama o yıllarda Herman Melville’nin “Mobydick” adlı kitabını yeni okuduğumu hatırlıyorum. Balıkçılarla beraber yunus avına gitmeyi severdim. Şimdi düşünüyorum da resmen katliama gidiyormuşuz. Ve o katliamlara gönüllü tanık olmuşum. Motorlu kayıklarla ava çıkardık. Yunuslar bildiğiniz gibi doğaları gereği insanlardan kaçmaz ve kayıklara eşlik ederler. Siz kayıkla yavaş giderken onlar bir yerlerden çıkarlar ve size yaklaşıp eşlik etmek isterler.İşte avcı dediğimiz balıkçılar bu dostane yaklaşıma elinde balığa karşı nişan aldığı mavzer ile yanıt verir.Vurulan yunus denizin dibine kaçmadan yaklaşılır ve uzun kanca ile yaralı veya ölmüş hayvanın postuna geçirilerek kayığın içine alınır.Sonrasında ne olur? Sonrasında kıyıda postu dikkatlice çıkarılır. Postu oldukça yağlıdır. Postlar bir bedel karşılığı satılır. Kalan kısım ya kıyıda çürümeye bırakılır ya da fındık ocaklarının dibine gübre olarak atılır. Satılan postlar ise yağhanelerde büyük kazanlarda ateşlerde kaynatılır ve eritilerek, ilaç ve sanayi de kullanılır. Ki Bolaman’da “Yağyakacak” adı verilen plaj da adını eskiden burada yunus balığı postlarının kaynatılıp yağ haline getirildiği yer olmasından aldığını, yakın tarihe kadar da Yalıköy’de “Eski Tavla Ağzı” denilen plaja giden yolun başında bir yağhane olduğunu anmadan yazımıza devam etmeyelim. Buraya kadar aslında çoğumuzun bildiği ve tanık olduğu şeyleri anlattım. Bazı insanlar yunusların denizdeki balıkları yediğinden ve denizde balık olmadığı için balıkçıların zor durumda kaldıklarından dem vuracaklardır. Onlara yanıtım şöyle; yunuslar denizlerde yeni mi çıktı? Yüz yıllardır balıklar yetiyordu da şimdi mi yetmiyor. Yetmiyor, çünkü işin ucunda “aç gözlülük” var. Azla yetinmemek var. Hep daha fazla, daha fazla var. İnsan kendine yeteni kadar avlansaydı doğanın dengesi zaten bozulmazdı. Her şeyi kaybediyoruz. Ey arkadaş, değerlerimiz tek tek elden gidiyor aç gözlü değil açıkgözlü olalım yeter.
Porfirus’u gördüklerinde insanlar ne yapmış elinde baltalarla ona koşmuş. Aydın’ı görünce ne yaptı insanlar ellerinde fotoğraf makineleriyle koştu. Karadeniz’de bilinçsiz avlanma nedeniyle hem balıklar hem de yunuslarda azaldı. Artık insanlar yunus gördüklerinde de ellerinde fotoğraf makinesiyle koşuyorlar. Foklar mı? İnsanlar ellerinde fotoğraf makineleriyle kıyıda onları bekleyecekler. Foklar… Onlar artık yoklar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder