Şimdi size; “Fransızların meşhur parfümlerinde Karadeniz’in bin bir çeşit çiçekleri, daha da ileriye giderek belki de Bolaman’daki çiçeklerden biri mevcuttur” desem. Ne dersiniz? Bana şöyle dediğinizi duyar gibi oluyorum.”Fatin, sen delirdin galiba Fransa’daki parfümlerle Bolaman’daki çiçeklerin ne ilgisi var?” Ben de size aralarında nasıl bir bağlantı var hemen anlatmaya başlayayım.

Yolculuğun 18.gününde Tournefort’un Mosenyor’üne yazdığı mektupta şu satırları okuruz.”
17.Mektup Tarih 14 Mayıs 1701
...
14 mayıs.28 mil yol aldıktan sonra, aynı adı taşıyan bir köyün yakınında bulunan küçük Vatiza(Fatsa) ırmağının ağzına ulaşarak serinletici içkiler içtik; yıldız esiyordu ve deniz biraz kaba dalgalıydı, bu yüzden denizcilerin görüşleri alındı; ama görüşler farklı farklı olduğundan, paşa yola çıkıp çıkmamakta kararsız kaldı. Bir hekim olarak maiyetindeki hastaların ve özellikle de çok değer verdiği akıl hocasını dinlemeyi gereksinim duyduğunda paşayı inandırarak, yalnızca o gün değil, ertesi gün de burada kalınmasını sağlama onuruna eriştim. Sonuçta, bu dinlenme hastaların yararına oldu ve keyif verdi; yalnızca tayfalar homurdandılar, çünkü onlar çalıştıkları gün başına para aldıklarından zamanı değerlendirmek istiyorlardı. Bana gelince, ben böylesine güzel bir yerde dolaşmaktan mutluydum ve tayfaların sözlerinden pek az rahatsız oldum. Sonraki gün, paşanın maiyetindeki kişiler denizi gene dalgalı buldular ve her ne kadar tayfalar denizin yağ gibi olduğu (Bu deyim her ülkede deniz için kullanılır) karşılaştırmasını yaptılarsa da, öğle yemeğine kadar ancak 20 mil yol alabildik. Adını öğrenmeyi başaramadığımız yıkık bir hisarın dibinde konakladık; kendi kendimizi avuttuk: Yıkıntılar, Antikçağ’dan en küçük bir çağrışım getirmiyordu bize. Mosenyor, bu anlatıya bakarak Karadeniz ile kötü bir düşünceye kapılmanızı istemiyoruz; deniz tam süt liman olduğunda yol alıyorduk, bu iyi Müslümanları korkutan kuzey rüzgârları ve dalgalı görünen deniz bizim gemilerimizi çok sallamaz ve şaykaların gidip gelmesini engellemez. İlerleyişimiz M.Despreaux’nun Lutrin adlı yapıtında çok iyi betimlediği o yumuşak havaları anımsattı bana:”Gece dinleniyor, bütün gün uyunuyordu.” İşte bizim topluluğumuzdaki yaşamda tam böyleydi. Yalnızca tütün içmek, kahve içmek, pilav yemek su içmek için uyanılıyordu; ne avdan, ne de balık avından söz ediliyordu. O gün, kürek gücüyle 12 mil giderek, güzel bitkilerle dolu güzel bir yerde kumsala çıktık.”
Tournefort’un Vatiza Irmağı dediği Bolaman ırmağının ta kendisidir. Daha önceki seyyahlarında verdiği bilgiye göre gemiler bu ırmağın ağzına yaklaşırlardı. Ve buradan karaya çıkarlardı. Yine başka kaynaklarda burada bir de yıkık bir kale kalıntısı mevcut idi. Tournefort’un 20 mil sonra yıkık bir hisar’ın dibinde konakladık dediği yer de büyük bir olasılıkla ya bugünkü Haznedaroğlu konağının ahşap kısmının yapılmadan önceki halini oluşturan hisardır, ya da Bolaman ile Yalıköy arasındaki Kız kalesi dediğimiz mevkiidir. Tournefort’un yazdıklarından denizin dalgalı olduğunu anlamaktayız bu da aldıkları mesafeyi tam ölçemediğini anlamına gelebilir. Çünkü Ordu’ya kadar bildiğimiz böyle bir yıkık hisar yoktur.
Bu gezisinde ülkesine 1356 bitki ve çiçek çeşidiyle dönen Tournefort,Fatsa ve Bolaman açıklarına gelecek hatta aynı zamanda bir çiçek adı da olan Polimenium’ u hiç merak etmeyerek karaya çıkmayacak.Bu kabul edilebilir bir olasılık değil bile! Ben çok emin olarak şunu söyleyebilirim. Tornefort, Fatsa ve Bolaman’da karaya çıkmış,tepelerinde çimenlerinde bir şekilde çiçeklerinden bitkilerinden toplamıştır.Ve 1356 çeşit bitkinin içerisinde mutlaka Bolaman’dan bir bitki de kendine yer bulmuştur.
Yolunuz bir gün Fransa’ya düşerse ve hele de bir çiçek bahçesinin yanından geçerseniz size tavsiyem şudur, kendinizi yabancı hissetmeyin hepsi bizim memleketin çiçekleridir, şöyle derin bir nefes alın, gözünüzü kapayın bildik o kokuyu duyduğunuzda kendinizi Akise’de, Kömürlük’te, Laleli’de, Güvercinlik’te, Kavraz’da, Bozdoğan’da,Palazlı’da adını daha sayamadığım köyünüzde,bahçenizde en önemlisi Bolaman’da hissedecekseniz.Haydi,derin bir nefes alın…
Not: M.Bachelier adlı Parisli meraklı 1615’te İstanbul’dan ilk atkestanesini ve Manisa Lalesini topraklarımızdan Fransa’ya götürmüştür..Büyükelçiler zamanla İstanbul’dan çeşitli bitkiler göndermişlerdir.Bunlar orada ıslah edilmişlerdir.Özellikle Karanfil haricinde tüm çiçekler doğu’dan gitmiştir.
Fotoğraflar: Asım Ekiz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder